
İKRAM FIKHI
İslam Neyse o ... Allah daima üstündür... Allahü Ekber !!!

ALLAH (C. C.) ' NÜN SEÇTİĞİ ADAMLIK GÖREVİ NEDİR
Adam (Tdk)
1. isim ► Ata/İnsanların Atası/İnsan:
"Yemin etme, çarpılacaksın dedim, hiç adama öyle durup dururken lakap takarlar mı?" - Ömer Seyfettin
2. isim Erkek kişi; herif:
"İyi bir adam isterse, babası da verirse varacak." - Memduh Şevket Esendal
3. isim Birinin yanında bulunan ve işini yapan kimse:
"Kendisi gayet kibirli, öfkeli olduğu için hizmetçileri ve adamları korkarlar." - Kemal Tahir
4. isim Birinin yararlandığı, kullandığı kimse:
"Hemen hepsi para çevrelerinin adamlarıydı." - Cemil Meriç
5. isim Daima birinin yanında olan, onu destekleyen, isteklerini yerine getiren kimse:
O benim adamımdır, hiçbir ricamı geri çevirmez.
6. isim Görevli kimse:
"Artık şunları toplatsak, dedi, kavasa söyleseniz de bir adam buluverse." - Refik Halit Karay
7. isim İyi huylu, güvenilir kimse.
8. isim Bir alanı benimseyen kimse:
"O nasıl harp adamı ise ben de harp adamıyım." - Ömer Seyfettin
9. isim, ağızlardan Eşlerden erkek olanı.
Araf Suresi.63: Diyanet Meali
Sizi uyarması ve sizin de Allahʼa karşı gelmekten sakınıp rahmete ulaşmanız için, içinizden bir adam aracılığı ile Rabbinizden size bir zikir (vahiy ve öğüt) gelmesine şaştınız mı?
KUR' AN-I KERİM' DE ADAM
Kehf Suresi: 65. Ayet: Nihayet kullarımızdan bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet vermiş ve tarafımızdan bir ilim öğretmiştik.
Kehf Suresi 66. Ayet: Musa ona: "Allah'ın sana öğrettiği ilim ve hikmetten bana da öğretmen için sana tabi olabilir miyim?" dedi.
Kehf Suresi 67. Ayet: (Adam) dedi ki: "Doğrusu sen benimle asla sabredemezsin.
Kehf Suresi 68. Ayet: "İç yüzünü kavrayamadığın şeye nasıl sabredeceksin?"
Kehf Suresi 69. Ayet: Musa: "İnşaallah beni sabırlı bulacaksın ve senin hiçbir işine karşı gelmeyeceğim" dedi.
Kehf Suresi 70. Ayet: (Adam) dedi ki: "O halde bana tabi olacaksın; ben sana sırrını anlatmadıkça, hiçbir şey hakkında bana soru sorma!"
Kehf Suresi 71. Ayet: Bunun üzerine ikisi beraber yürüdüler. Nihayet gemiye bindikleri zaman, o kul (Hızır) gemiyi deldi. Musa, ona şöyle dedi: "Geminin içindekileri boğmak için mi deldin? Doğrusu çok kötü bir iş yaptın."
Kehf Suresi 72. Ayet: (Adam:) "Sen benimle asla sabredemezsin, demedim mi?" dedi.
Kehf Suresi 73. Ayet: Musa dedi ki: "Unuttuğum şeyden dolayı beni suçlama ve bu işimden dolayı bana bir güçlük çıkarma."
Kehf Suresi 74. Ayet: Yine gittiler. Nihayet bir erkek çocuğa rastladıklarında Hızır hemen onu öldürdü. Musa: "Kısas olmadan masum bir cana nasıl kıyarsın? Doğrusu sen çok fena bir şey yaptın" dedi.
Kehf Suresi 75. Ayet: Adam dedi ki: "Doğrusu sen benimle asla sabredemezsin demedim mi sana?"
Kehf Suresi 76. Ayet: (Musa) dedi ki: "Eğer bundan sonra sana bir şey sorarsam bana arkadaş olma! Hakikaten benim tarafımdan ileri sürülebilecek son mazerete ulaştın.
Kehf Suresi 77. Ayet: Bunun üzerine yine yürüdüler. Nihayet bir köy halkına varıp onlardan yemek istediler. Ancak köy halkı onları misafir etmekten kaçındılar. Derken orada yıkılmak üzere olan bir duvar buldular. Hızır hemen onu doğrulttu. Musa: "İsteseydin elbet buna karşı bir ücret alırdın" dedi.
Kehf Suresi 78. Ayet: Adam dedi ki: "İşte bu, seninle benim aramızın ayrılmasıdır. Şimdi sana o sabredemediğin şeylerin içyüzünü haber vereceğim."
Kehf Suresi 79. Ayet: "Gemi, denizde çalışan bir kaç yoksula aitti. Onu kusurlu kılmak istedim, çünkü onların ilerisinde her sağlam gemiye zorla el koyan bir hükümdar vardı."
Kehf Suresi 80. Ayet: "Oğlana gelince, onun ana-babası mümin kimselerdi. Çocuğun onları azgınlık ve inkâra sürüklemesinden korktuk."
Kehf Suresi 81. Ayet: "İstedik ki Rabbleri onun yerine kendilerine ondan temizlikçe daha hayırlı ve daha çok merhamet eden birini versin."
Kehf Suresi 82. Ayet: "Duvar ise, o şehirde iki yetim oğlana ait idi. Duvarın altında onların bir hazinesi vardı. Babaları da iyi bir kimse idi. Onun için Rabbin istedi ki o iki çocuk erginlik çağlarına ersinler ve Rabbinden bir rahmet olarak hazinelerini çıkarsınlar. Ve ben bunların hiçbirini kendiliğimden yapmadım. İşte senin sabredemediğin şeylerin içyüzleri budur."
ANLAŞILAN :
Allah' ın Yardımcıları Adamlar
Kur'an-ı Kerim de Kehf suresindeki ayetler (65-82) bir Adam olan Hadr Bin Firavun hayatı hakkındadır.
Adam; Birinin yanında bulunan ve işini yapan kimse ve görevli kimse demektir.
Adam denir çünkü, Kuranda Adam diye bahsedilir.
Kehf Suresinden de anlaşılacağı gibi; Adamlar (ilim ve rahmet verilenler) Allah' ın yer yüzündeki yardımcıları Allah' ın emirlerine göre hareket ederler.
Allah' ın seçtiği adamlar Allah' ın kulu ve yardımcısıdır. Allah' tan gelen vahye, Allah' a verdikleri sözlere, Allah' ın verdiği görevlere ve baktıklarına göre hareket ederler.
Peygamber elçi demektir. Allah' ın vahyi dinleri insanlara tebliğ etmekle görevlidir.
Adam ise Allah' ın emirlerini yerine getirir ve düzen sağlar.
Allah Peygamberlik ve Adamlık olmak üzere iki görev makamı var etmiştir.
Kuranda Peygamberlerden bahsederken Adamlıktanda bahsetmiştir. Yani iki farklı görev makamıdır. Aynı makam olması mümkün değildir. Adamlar Peygamber değildir.
ADAMLIK TEFSİRİ
ANLAŞILAN :
Allah' ın Yardımcıları Adamlar
Kur'an-ı Kerim de Kehf suresindeki ayetler (65-82) bir Adam hayatı hakkındadır.
Adam; erkek insan demektir. Adam denir çünkü, Kuranda adam diye bahsedilir. Genel olarak adam denilmiştir.
Zaten Allah' ın seçtiği adamlar, dünden bugüne sayıları çoktur.
Yeryüzüne 100 (yüz) adam gönderilmiştir, yani seçilmiştir.
Hepsinin adının tek olayda geçmesi ve Kuranda hepsinin adının geçmesi de mümkün değildir.
Kehf Suresinden de anlaşılacağı gibi; Adamlar (ilim ve rahmet verilenler) Allah' ın yer yüzündeki yardımcıları Allah' ın emirlerine göre hareket ederler.
Allah' ın seçtiği adamlar Allah' ın kulu ve yardımcısıdır. Allah' tan gelen vahye, Allah' a verdikleri sözlere ve baktıklarıma göre hareket ederler.
Çünkü Kuranda da görüldüğü gibi Adam bir gemiyi delmiş, Bir çocuğu öldürmüş ve bir duvarı doğrultmuştur.
Yani 2 kötülük bir iyilik yapmıştır. Bunu da Allah' emriyle geleceği bilerek yapmıştır.
Adamların yaptığı bu iyilik ve kötülükler Islama uygundur. Çünkü Kuranda nasıl Salih kullara iyilik verileceği emrediliyorsa, kötülük yapanlara da ceza verileceği yani bela musibet verileceği de bildiriliyor. İşte adamlara Kötülük de emredilir. Kötülükten kasıt günah şeyler yani birini öldürmek kötü bir fiil olsada eğer o kişi din düşmanlığı gibi ağır bir fiil yapıyorsa öldürülmesi hükmü İslam uygundur.
Sürekli salih müslümanlara zarar veren iyileri öldüren bir kişinin cezasız bırakılmasıda düşünülemez.
Anlatılmak istenen günah şeyler yasalarda islama uygundur.
Bunlar Allah' ın emridir. Adamlar bundan sorumlu olmaz.
Adamlar Allah' tan vahiyle gelen emirlere hareket eder. Allah' ın verdiği emirleri uygular.
Adamlara Verilen Olağanüstülükler
Kur' an-ı Kerim de adamlara ilim ve rahmet verildiği yazmaktadır. Lakin başka bir ayette size bildirilen de var, bildirilmeyende var diye bildirilmektedir. İslamda bildirilmeyen ise;
Adamların melekli olduğudur. Bedenindeki Hz. Hadr(Hızır) meleği ile birlikte hareket eder. Meleğin tek görevi Adamı herşeye karşı korumaktır.
Hz. Hızır Meleği ise bir vakitte pek çok yerde bulunabilen bir melektir.
Rahmet, Allah' ın bağışlaması ve merhameti demektir. Adamda verilmiş bir rahmet olduğuna göre, demek ki adam Allah tarafından bütün günahları bağışlanmış ya da bağılanacak kişi demektir.
İlim (Ledün İlmi) : Kuranda verildiği söylenen ilim Ledün İlmi' dir. Ledün ilmi ise Çok kuvvetli Hesap, Zeka vede Gayb Bilgisidir.
Ledün İlmi olan geleceği, bilinmeyeni bilir ve herşeyi bulabilir.
Adam, ilimlerinden ve mucizeliklerinden verebilir. Ayrıca Adam kendisi ve melekle birlikte 12 şekilde bakabilmektedir.
Allah herkesi bağışlasın... Amin
ADAMI NASIL TANIRIZ
Aşağıda yazanlar kimde varsa Adam o dur.
Yoksa Adam değildir.
Ayet ve Hadislerden anlaşılacağı üzere Adam;
1. Adam Hakkında Kuran' da Bildirilen
- Allah' ın emrindedir.
- İlmi (Ledün İlmi) ' dir.
- Rahmet Verilmiştir.
2. Adam' ın Yapabildikleri
- Ledün ilmi ile gaybı bilir.
- Hızır Meleği Koruyucusu ve uyanığıdır. Melekle dünyanın heryerindeki kişilerle konuşabilir. Onlara bakabilir.
Melek bir vakitte pek çok yerde bulunabilir.
ADAMLARIN DİNİ OLURMU OLMAZ MI?
Enam Suresi 6.86. Ayet: Diyanet Meali:
İsmail'i, Elyasa'ı, Yûnus'u ve Lût'u da doğru yola erdirmiştik. Her birini âlemlere üstün kılmıştık.
Tevbe Suresi 9.30. Ayet: Diyanet Meali:
Yahudiler, "Üzeyr, Allah'ın oğludur" dediler. Hıristiyanlar ise, "İsa Mesih, Allah'ın oğludur" dediler. Bu, onların ağızlarıyla söyledikleri (gerçeği yansıtmayan) sözleridir. Onların bu sözleri daha önce inkâr etmiş kimselerin söylediklerine benziyor. Allah, onları kahretsin. Nasıl da haktan çevriliyorlar!
Sad Suresi 38.48. Ayet: Diyanet Meali:
(Ey Muhammed!) İsmail, el-Yesa' ve Zülkifl'i de an. Onların her biri iyi kimselerdi.
ANLAŞILAN :
Allah(c.c.)' nün dini olmaz. Din emredendir.
Bizde Allah' ın emrettiği dinlere uymakla mükellef kullarıyız.
Dine tabi olmayan yoktur.
Adamlar da Peygamberler gibi Allah' ın görevlileridir.
Peygamberler de Adamlarda dinlere tabidir.
Peygamberler ve adamlar zamanının hak olan dinine tabidirler.
Allah' ın verdiği emirlere göre hareket ederler.
Ama zamanın hak dinine uyar ibadet eder ve günahlardan sakınırlarsa sevabını alırlar. Yok fasık olurlarsa Allah her tövbesinde günahlarını affeder.
Yani bir dine tabidirler, günah yazılır ama Allah her günahının cezasını affettiği için Allah'ın izin verdiği ölçüde istediklerini yapmakta özgürdürler.
Allah affeder affederde ne zaman affeder, mahşer yerine bırakabilir.
İSLAMDA PEYGAMBERLERİ VE ADAMLARI ALLAH SEÇER, ALLAH ATAR
BU KONUDA BAŞKALARININ HİÇBİR HAKKI YOKTUR
Ali İmran Suresi 3.179. Ayet: Diyanet Meali:
Allah, pisi temizden ayırıncaya kadar mü'minleri içinde bulunduğunuz şu durumda bırakacak değildir. Allah, size gaybı bildirecek de değildir. Fakat Allah, peygamberlerinden dilediğini seçer (gaybı ona bildirir). O hâlde, Allah'a ve peygamberlerine iman edin. Eğer iman eder ve Allah'a karşı gelmekten sakınırsanız sizin için büyük bir mükâfat vardır.
Ali İmran Suresi 3.40. Ayet: Diyanet Meali:
Zekeriya, "Ey Rabbim! Bana ihtiyarlık gelip çatmış iken ve karım da kısır iken benim nasıl çocuğum olabilir?" dedi. Allah, "Öyledir, ama Allah dilediğini yapar" dedi.
Ali İmran Suresi 3.129. Ayet: Diyanet Meali:
Göklerdeki her şey ve yerdeki her şey Allah'ındır. O, dilediğini bağışlar, dilediğine azab eder. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
Kasas Suresi 28.68. Ayet: Diyanet Meali:
Rabbin, dilediğini yaratır ve seçer. Onların ise seçim hakkı yoktur. Allah, onların ortak koştuklarından uzaktır ve yücedir.
ANLAŞILAN :
Allah dilediğini yapar.
Allah Peygamberlik ve Adamlık için istediğini seçer.
Kimsenin bu konuda konuşma, reddetme hakkı yoktur. Karşı gelmek Küfür olur. Küfreden kafir olur.
Mesela
Bir Lokantanın sahibi bir garson alır mesaiye başlatır.
Bazı kimseler şikayet eder. Tabakları kırıyor, müşterilere kötü davranıyor bağırıyor derler.
Kendi aralarında atmaya çalışırlar.
Lakin Garson iyidir. Söylenenlerin hiçbirini yapmıyordur. Görevini en iyi şekilde yapıyordur.
Veya söylenenleri yapıyordur.
Sonuçta işlerinin sahibi personele sahip çıkar ve atmaz.
Bu konuda karar verme yetkisi lokantanın sahibidir.
Kimi çalıştıracağını kendi seçer.
Benzetme
İşte İşyeri Sahibi Allah' tır.
Garson Peygamber veya Adam ise şikayetçiler ise Allah' İn kullarıdır.
Karar verecekti Allah(c.c.)' tır.
Peygamberlikten, Adamlık' tan atacak ancak Allah(c. c.) ' tır.
İSLAMIN ADAMI (SON ADAM) - MEHDİ ADAM
VE DÜNYA TARİHİ BOYUNCA YAŞAMIŞ ADAMLAR LİSTESİ
1. Cellop - Arabistan - Hz. Adem Dini - Kabil
2. Cellop 2 - Arabistan - Hz. Adem Dini - Kabil 2 (Kabil Torunu)
3. Kaplumbağa - Arabistan - Hz. Şit Dini - Sit (Şit Oğlu)
4. Halka - Arabistan - Hz. İdris Dini - Talha
5. Şapka - Arabistan - Hz. İdris Dini - Tulha
6. Celladi - Arabistan - Hz. İdris Dini - Samuel - (Hz. Nuh'un oğlu)
7. Hırsız 2 - Arabistan - Hz. İdris Dini - Samuel - Samuel'in Oğlu
8. Übcid - Arabistan - Hz. İbrahim Dini - Aolime - Hz. İbrahim 8.Kuşak Oğlu
9. Ibcıd - Arabistan - Hz. İbrahim Dini - Aolımı - Hz. İbrahim 7.Kuşak Oğlu
10. Katar - Katar - Hz. İbrahim Dini - Qoatar - Hz. Lut oğlu
11. Katari - Katar - Hz. İbrahim Dini - Y@kup - Yakupoğlu
12. Amon - Mısır - Hz. İbrahim Dini - 2.Amon Hutep
13. Ra - Mısır - Hz. İbrahim Dini - Rı
14. Tayyari - Mısır - Hz. İbrahim Dini - Eyyüb
15.. Mısıri - Mısır - Hz. İbrahim Dini - Mısır
16. 5 - Mısır - Hz. İbrahim Dini - 555
17. Nafaka 400 - Mısır - Hz. İnrahim Dini - 400
18. Yuşa Bin Nun - Yahudi
19. Hadr - Yahudi - Kudüs.
20. Lukman - Yahudi - Kudüs
21. Uzeyr - Yahudi
22. Zilkifl - Yahudi
23. El Yasa - Yahudi - Mısır - Elyasa
24. Fatma - Fatimiler - Yahudi - Mısır - Alii
25. Hırsızi - Fayimiler - Yahudi - Arabistan - Alii 2
26. Hırsız - Hırsıziler - Yahudi - Nun oğlu Yafes - Yuşa Bin Nunu Torunu
27. Hırsızizi - Hırsıziler - Yahudi - Nunu oğlu Yafes 2 - Yuşa Bin Nunu Torunu
28. Hırsızatan - Hırsıziler - Yahudi - Nun oğlu Yafes 3 - Yuşa Bin Torun
29. B. İskender - Yahudi - Makedonya
30. Cesar - Hristiyan - Kudüs
31. Ebu Zerr - İslam - Arabistan
32. Emevi - Abdulmelik Bin Mervan (Halife 685-705) - İslam - Kabe
33..Emevi 1 - İslam - Emevi - Muhammed Bin Mahmut
34. Emevi 2 - İslam - Emevi - Selman Bin Farizi
35. Emevi 3 - İslam - Emevi - Husseyyin Bin Selman
36. Mervan 684 - İslam - Emevi - Mervan Bin Mervan
37. Sertrar - İslam - Emevi - Sertrar Bin Hacer
38. Emevi - İslam - Emevi - Ahmet Bin Sertrar
39. 6557 - İslam - Emevi - Abbey Bin Ahmet
40. Selahattin Eyyübi - İslam - Irak
41. Seffar - İslam - Irak - Seffar Bin Farizi
42. Mallur - İslam - Irak -
43. Eyyübi - İslam - Irak - Ahmet - S. Eyyubi Torun
44. Abbasi - İslam - Abbasiler - Qasım
45. Abbasü - İslam - Abbasiler - Qasım 2
46. Abbas - İslam - Abbasiler - Mervan Bin Abbas - Abbas Torunu
47. Tevvab - İslam - Abbasiler - Tevvab - Abbas' ın 2.Nesil Torunu
48. Sevaş - İslam - Abbasiler - Davud Bin Ahmet
49. Gavur - İslam - Abbasiler - Gavur Bin Hasım
50. İrani - İran - İslam - İrem Bin Mahmut
51. Cebbari- İran - İslam - Debbet Bin Debbet
52. Humeyni - İslam- İran - Humeyni
53. Tamayni - İslam- İran - Tamayni Bin Humeyni
54. Deyyare - İslam - Arabistan - Deylemi
55. Akas 2019 - İslam - Arabistan - Hanbel
56. Tapma - Arabistan - İslam - Ahmetü Bin Hanbel
57. Trampa - Arabistan - İslam - Ahmetütü
58. Oon - Arabistan - İslam - Top
59. Oon 2 - İslam - Arabistan - Top 2
60. Oon 3 - İslam - Arabistan - Top 3
61. Yolculuk - İslam - Arabistan - Beyhaki
62. Katar 3 - İslam - Katar - Kati Bin Hınbel
63. Katar 4 - İslam - Katar - Kati 2
64. Umman - Ammar - İslam
65. Amman - Settar - İslam
66. Yalman - Seti 2 - İslam
67. Suriya Dönemiya - Sıruh - İslam
68. İbcetiyya - Ahmed - Ahmed - İslam
69. Ali - Aliyy - İslam
70. Ürdün - İslam - Medeniyeti
71. Berutiyya Dönemiyya - İslam - Davud
72. Lübnan Beyrut - Davud 2 - İslam
73. Kıveyt - Kuveyt - Irsız - İslam
74. Kuveyt - Kuveyt - Irsız - İslam
75. Bae - Birleşik Arap Emirliği - Ali - İslam
76. Dubaee - Birleşik Arap Emirliği - Veli - İslam
77. Kepçe - Birleşik Arap Emirliği - 49 - İslam
78. Kepçee - Birleşik Arap Emirliği - 50 - İslam
79. Yemeniyya - Yemen - Yemenli - İslam
80. Bahreynn - Bahri - İslam
81. Orda biri var - Bahreyn - Ali - İslam
82. Orda iki var - Bahreyn - Ali - İslam
83. Eritre - Eriette - İslam
84. Ibıza - Ibıza Ibıza - İslam - Ali Bin Talip
85. Yıldırım Beyazıt Han - Osmanlı - Türkiye - İslam
86. Fatih Sultan Mehmet Han - Osmanlı - Türkiye - İslam
87. Yavuz Sultan Selim Han - Osmanlı - Türkiye - İslam
88. 2.Murat - Osmanlı - Türkiye - İslam
89. Kanuni Sultan Süleyman Han - Osmanlı - Türkiye - İslam
90. 3.Murat - Osmanlı - Türkiye - İslam
91. 3.Mehmet - Osmanlı - Türkiye - İslam
92. 4.Murat - Osmanlı - Türkiye - İslam
93. 1.Mahmut - Osmanlı - Türkiye - İslam
94. Abdulmecit - Osmanlı - Türkiye - İslam
95. Abdulaziz - Osmanlı - Türkiye - İslam
96. 5. Murat - Osmanlı - Türkiye - İslam
97. 2. Abdulhamit Han - Osmanlı - Türkiye - İslam
98. 2.Abdulmecit - Osmanlı - Türkiye - İslam
99. Bediuzzaman Sait Nursi - Osmanlı - Türkiye - İslam
100. Mehdi Adam - Türkiye - İslam (20. Asır) (Son Adam)
KUR'AN-I KERİM' DE ADI GEÇEN ADAMLAR
1. Hz. Elyasa (A.S.)Peygamber
Enam Suresi 86. Ayet: Diyanet Meali: İsmail'i, Elyasa'ı, Yûnus'u ve Lût'u da doğru yola erdirmiştik. Her birini âlemlere üstün kılmıştık.
2. Hz. Zülkifl (A.S.)Peygamber
Sad Suresi 48. Ayet: Ali Fikri Yavuz Meali: (Ey Muhammed!) İsmail, el-Yesa’ ve Zülkifl’i de an. Onların her biri iyi kimselerdi.
3. Hz. Lokman (A. s.)
Lokman Suresi 12. Ayet: Diyanet Meali: Andolsun, biz Lokmân'a "Allah'a şükret" diye hikmet verdik. Kim şükrederse, ancak kendisi için şükretmiş olur. Kim de nankörlük ederse, bilsin ki Allah her bakımdan sınırsız zengindir, övülmeye lâyıktır.
Hadis: Hz.Lokman Adamdı
Abdullâh bin Ömer -radıyallâhu anhümâ-’dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerîfte şöyle buyrulur:
“Lokmân, peygamber olmayıp, ibâdet eden bir kuldu. Allâh Teâlâ, onu günahlardan korudu. Çok tefekkür ederdi. Îmânı kuvvetli idi. Allâh Teâlâ’yı sever, Allâh Teâlâ da onu severdi. Allâh Teâlâ, ona hikmet ihsân eyledi.” (Kurtubî, Tefsîr,XIV, 59-60)
4. Hz. Uzeyr (A. s.)
Tevbe Suresi 30. Ayet: Diyanet Meali: Yahudiler, "Üzeyr, Allah'ın oğludur" dediler. Hıristiyanlar ise, "İsa Mesih, Allah'ın oğludur" dediler. Bu, onların ağızlarıyla söyledikleri (gerçeği yansıtmayan) sözleridir. Onların bu sözleri daha önce inkâr etmiş kimselerin söylediklerine benziyor. Allah, onları kahretsin. Nasıl da haktan çevriliyorlar!
Hadis: Hz. Uzeyr Adamdı
Ebu Hureyre'den (rivayet edildiğine göre) Rasûluilah (s.a.) "Tübba (Allah'ın rahmetinden mahrum kalmış) bir mel'un mudur, değil midir bilmiyorum ve Uzeyr peygamber midir, değil midir (bunu da) bilmiyorum" demiştir. (Ebu Davud, Sünnet 14, 4674)
19. ADAM - HADR BİN FİR'AVN HAYATI
Hızır (a.s.) Hz. Mûsâ döneminde yaşayan, kendisine ilâhî bilgi ve hikmet öğretilen kişidir. Arapça kaynaklarda hadır (hadr, hıdr) şeklinde yer alan ve Arapça menşeli olduğu kabul edilen kelime Türkçe’de Hızır ve Hıdır biçiminde kullanılmaktadır.
Hızır (a.s.) Hz. Mûsâ döneminde yaşayan, kendisine ilâhî bilgi ve hikmet öğretilen kişidir. Arapça kaynaklarda hadır (hadr, hıdr) şeklinde yer alan ve Arapça menşeli olduğu kabul edilen kelime Türkçe’de Hızır ve Hıdır biçiminde kullanılmaktadır.
Hadır “yeşil, yeşilliği çok olan yer” mânasındaki ahdar ile eş anlamlıdır. Bu mânadan hareketle hadır kelimesinin özel isimden ziyade lakap ve sıfat olarak kabul edildiği söylenebilir. Nitekim bazı kaynaklarda Hızır’a bu ismin, kuru yerde oturduğunda altından otların yeşerip dalgalanması (Buhârî, “Enbiyâ”, 29), cennet pınarından içtiği için bastığı her yerin yeşile bürünmesi (Makdisî, III, 78) sebebiyle verildiği kaydedilmektedir.
HZ. HIZIR’IN SOYU
Bazı İslâmî kaynaklarda Hızır’ın asıl adı ve soyu hakkında bilgi verildiği görülmektedir. Sıhhatleri tartışmalı olan rivayetlere göre Hızır, Hz. Âdem’in çocuklarından Kābil’in oğlu Hazrûn veya Hz. Nûh’un oğlu Sâm’ın torunlarından Belyâ b. Melkân yahut Hz. İshak’ın torunlarından Hazrûn b. Amâyîl’dir. Bunun yanında onun Hz. Hârûn’un soyundan geldiği, isminin Hadır b. Âmiya veya Hadır b. Fir‘avn olduğu yahut Kur’an’da adı geçen İlyâs veya Elyesa‘ın Hızır’ın kendisi olduğu öne sürülür (Ebû Hâtim es-Sicistânî, s. 3; Makdisî, III, 77; İbn Kesîr, I, 295; Diyarbekrî, I, 106). Bazı kaynaklarda ise annesinin Rum, babasının Fars olduğu kaydedilir (İbn Kesîr, I, 299; Diyarbekrî, I, 106-107).
İbn Kesîr, İslâmî kaynaklarda Hızır’ın gerçek adı olarak gösterilen Belyâ b. Melkân’ın aslında Kitâb-ı Mukaddes’teki İlya’dan bozma olduğunu belirtmiş (el-Bidâye, I, 299), bu görüşe dayanan A. J. Wensinck ve A. Yaşar Ocak gibi araştırmacılar, Hızır’ın asıl adının İlya’nın Arapçalaşmış şekli olan Belyâ olabileceğini ileri sürmüşlerdir. Ancak başta Kur’ân-ı Kerîm olmak üzere hadis, tefsir ve tarih kitaplarında yer alan Hızır ve İlyâs tasvirlerine göre İlya ile İlyâs aynı, Hızır ile İlyâs farklı kişilerdir; ayrıca bunların birlikte hareket ettiklerine dair herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.
Buna göre halk kültüründeki Hızır-İlyâs beraberliğini ifade eden Hıdrellez telakkisinin sağlam bir temele dayanmadığı ortaya çıkar.
KUR’AN-I KERİM’DE HIZIR ALEYHİSSELÂM
Kur’ân-ı Kerîm’de adı geçmemekle birlikte müfessirler tarafından Hz. Hızır’a ait olduğu kabul edilen Kehf sûresindeki kıssa özetle şöyledir: Hz. Mûsâ (a.s.) genç adamına iki denizin birleştiği yere ulaşmaya karar verdiğini söyler, bunun üzerine beraberce yola çıkarlar. İki denizin birleştiği yere varınca yanlarına aldıkları kurutulmuş balığı bir kenarda unuturlar, balık da canlanarak denize atlar. Bir müddet sonra Mûsâ (a.s.) genç adamına azığı getirmesini söyler; fakat genç adam olup biteni hatırlayarak daha önce bunu Hz. Mûsâ’ya (a.s.) bildirmeyi unuttuğu için üzüntüsünü dile getirir.
Bunun üzerine Hz. Mûsâ (a.s.) aradıkları yerin orası olduğunu söyler ve geriye dönerler. Burada kendisine Allah tarafından “rahmet ve ilim” verilmiş olan sâlih bir kul ile karşılaşırlar. Hz. Mûsâ (a.s.), sahip olduğu ilimden kendisine de öğretmesi için onunla arkadaş olmak istediğini söyler; Kur’an’ın adını bildirmediği bu kişi, iç yüzüne vâkıf olamayacağı olaylar sebebiyle bu beraberliğe sabredemeyeceğini belirtirse de Hz. Mûsâ’nın (a.s.) ısrarı üzerine, meydana gelen olaylar hakkında açıklama yapmadıkça kendisine soru sormaması şartıyla teklifi kabul eder. Hz. Mûsâ’nın 8a.s.) bu şarta uyacağına dair söz vermesi üzerine yolculuğa başlarlar.
Bu zat önce bindikleri gemiyi deler, arkasından bir çocuğu öldürür, daha sonra da uğradıkları bir kasabanın halkı kendilerini misafir etmediği halde orada yıkılmak üzere olan bir duvarı düzeltir. Bu üç olayın her birinde Hz. Mûsâ (a.s.) arkadaşına davranışının sebebini sorar; arkadaşı da, “Ben sana benimle beraber olmaya sabredemezsin demedim mi?” diye uyarıda bulunur. Hz. Mûsâ (a.s.) özür dileyip yolculuğa devam etmelerini ister. Sâlih kul, birinci ve ikinci olaylardan sonra Hz. Mûsâ’nın (a.s.) ricasını kabul ederse de üçüncü olayda ayrılma vaktinin geldiğini söyler; bu arada söz konusu hadiselerle ilgili olarak davranışlarının sebeplerini de anlatır ve bunları Allah’ın emriyle yaptığını söyler (el-Kehf 18/60-82).
Bu kıssadaki üç kişiden sadece Hz. Mûsâ’nın (a.s.) adı zikredilirken diğer iki kişiden biri “genç adam” (fetâ), diğeri de ilâhî rahmet ve ilme mazhar olmuş “Allah’ın kulu” diye anılır.
HADİS-İ ŞERİFLERDE HIZIR ALEYHİSSELÂM
Hızır (a.s.) konusu başta Buhârî ve Müslim olmak üzere Tirmizî, İbn Mâce ve Ahmed b. Hanbel’in hadis kitaplarının çeşitli bölümlerinde geçmekte, bunlarda Kehf sûresindeki bilgiler tekrar edildiği gibi başka bilgiler de verilmektedir. Sûrede yer alan kıssanın tefsiri mahiyetindeki rivayetlerin birinde kaydedildiğine göre Saîd b. Cübeyr İbn Abbas’a, Nevf el-Bikâlî’nin Hızır kıssasında sözü edilen Mûsâ’nın İsrâiloğulları’na gönderilen Hz. Mûsâ b. İmrân (a.s.) olmayıp başka bir Mûsâ olduğunu iddia ettiğini söylemiş, İbn Abbas da, “Allah’ın düşmanı yalan söylüyor” diyerek Übey b. Kâ‘b yoluyla Hz. Peygamber’den gelen Hz.Mûsâ (a.s.) merkezli uzunca rivayeti nakletmiştir (Müsned, V, 117-119; Buhârî, “İlim”, 44; “Enbiyâ”, 27; “Tefsîr”, 18/3; Müslim, “Feżâil”, 170-173; Tirmizî, “Tefsîr”, 19/1).
Aynı konuyla ilgili ikinci rivayette kaydedildiğine göre İbn Abbas’ın bir sorusu üzerine Übey b. Kâ‘b, buradaki Mûsâ’nın İsrâiloğulları’na gönderilen Hz. Mûsâ (a.s.) olduğunu ifade eden hadisi nakletmiştir (Müsned, V, 116-117, 122; Buhârî, “İlim”, 16, 19; “Enbiyâ”, 27; “Tevĥîd”, 31; Müslim, “Feżâil”, 174). Her iki rivayette de belirtildiği üzere Hz. Mûsâ (a.s.), İsrâiloğulları’na hitap ederken kendisine insanların en bilgilisinin kim olduğunun sorulması üzerine “benim” diye cevap verip mutlak ilmin nezd-i ilâhîde olduğunu hatırlatmadığı için Allah tarafından kınanmış ve kendisinden daha bilgili Hadır adında birinin bulunduğu söylenmiştir.
Ebû Hüreyre’nin naklettiği başka bir hadiste Hz. Hızır’a bu adın verilmesinin sebebi, “Kuru yerde oturduğunda altında otlar yeşerip dalgalanır” (Buhârî, “Enbiyâ”, 27; Tirmizî, “Tefsîr”, 19/1) şeklinde açıklanmıştır. Bu rivayet Ahd-i Atîk’teki, “İşte adı Filiz olan adam ve o durduğu yerden filizlenecek” (Zekarya, 6/12) ifadesini hatırlatmaktadır. Übey b. Kâ‘b’dan rivayet edilen, râvilerinden birinin zayıf sayıldığı bir hadiste Hz. Hızır’ın Firavunlar döneminde Mısır’da yaşayan İsrâiloğulları’ndan bir genç olduğu, bir rahipten hak dini öğrenip benimsediği, fakat bunu gizli tuttuğu, nihayet boşadığı bir hanımın bu sırrı ifşa etmesi üzerine kaçıp bir adaya sığındığı bildirilir (İbn Mâce, “Fiten”, 23).
Güvenilir hadis kaynaklarında yer alan Hz. Hızır’la ilgili haberlerin, ana hatlarıyla Kur’ân-ı Kerîm’deki çerçeveyi korumakla birlikte yer yer orada bulunmayan veya müphem olan bazı ayrıntılar içerdiği de görülmektedir.
Nitekim Kur’an’da Hz. Mûsâ’nın (a.s.) Hz. Hızır’ın varlığından nasıl haberdar olduğu beyan edilmezken hadislerde bunun Hz. Mûsâ’ya (a.s.) yöneltilen bir soru üzerine Allah tarafından kendisine bildirildiği ifade edilmektedir. Ayrıca yine hadislerde Kur’an’da adı geçen Mûsâ’nın, yahudilerin iddia ettiği gibi Mûsâ b. Mîşâ değil Hz. Mûsâ b. İmrân (a.s.), yanındaki gencin Hz. Yûşa‘ b. Nûn (a.s.), ilâhî ilim ve rahmete mazhar kılınan sâlih kişinin de Hz. Hızır olduğu açıklanmakta ve Hz. Hızır İsrâiloğulları’nın eşrafından biri olarak tanıtılmaktadır. Bu haberler içinde, Kur’an’daki bilgilere aykırı bir husus mevcut olmadığı gibi Hz. Hızır’ı tarihte yaşamış sâlih bir kişi konumundan çıkarıp onun varlığını günümüze kadar devam ettiren olağan üstü bir şahsiyet olduğuna dair bilgiler de bulunmamaktadır.
Buhârî’nin Abdullah b. Abbas’ın görüşü olarak yer verdiği bir rivayette (“Tefsîr”, 18/4) buluşma yerindeki kayanın dibinde “hayat” denilen bir su kaynağı bulunduğu, damlalarının dokunduğu her şeyin canlandığı, söz konusu balığa da bu sudan birkaç damlanın isabet ettiği ifade edilmekte, Tirmizî’de ise (“Tefsîr”, 19/1) bazı insanların böyle iddia ettiği belirtilmektedir.
23. ADAM - ELYESA ALEYHİSSELÂM
Elyesa' Aleyhısselamın Soyu: Elyesa' b.Ahtub(1), b.Adiy, b.Şütlem, b.Efrâîm, b.Yûsuf, b.Yâkub, b.İshak, b.İbrahim Aleyhisselâm'dır(2). Elyesa' Aleyhisselâm'ın, İlyas Aleyhisselâm'ın amcasının oğlu olduğu da söylenir.(3)
Elyesa' Aleyhisselâm'ın İlyas Aleyhisselâm'a Halef Ve Peygamber Oluşu Ve Bazı Faziletleri:
İlyas Aleyhisselâm, Bâlebek kralı tarafından arattırıldığı sıralarda, bir gece, İsrailoğullarından çok yaşlı bir kadının evine sığınmış, saklanmıştı. Kadının, Elyesa' adındaki oğlu, çok hasta idi. İlyas Aleyhisselâm'ın duasıyla iyileşince, Elyesa' İlyas Aleyhisselâm'a iman ve onun peygamberliğini tasdik etti ve artık, yanından hiç ayrılmadı.
İlyas Aleyhisselâm nereye giderse, Elyesa'a Aleyhisselâm da oraya giderdi. İlyas Aleyhisselâm, yaşlanmış ve yaşı da bir hayli ilerlemişti. Elyesa' Aleyhisselâm ise, yetişmiş bir gençti(4).
İlyas Aleyhisselâm, Bâlebek kralından kurtulmak için Kasiyon dağında gizlendiği zaman, Elyesa' Aleyhisselâm da kendisininin yanında bulunuyordu. İsrailoğullarının arasından ayrılıp giderken de, onu, yerine bırakmıştı(5).
Yüce Allah, İlyas Aleyhisselâm'dan sonra, Elyesa' Aleyhisselâm'ı İsrailoğullarına peygamber olarak gönderdi. (6) İlyas Aleyhisselâm gibi, onu da, vahy ile te'yid eyledi(7). İsrailoğulları, Elyesa' Aleyhisselâm'a iman ettiler, saygı gösterdiler. Emir ve re'yine göre hareket ettiler(8).
Elyesa' Aleyhisselâm; ömrünün sonuna kadar, İsrailoğullarının arasında kalıp(9) İlyas Aleyhisselâm'ın yoluna ve dinine sarılarak onları, Allah'a davete devam etti(10).
Yüce Allah; Kur'ân-ı Kerim'inde, peygamberlerden şöyle bahseder:
"Nûh, İbrahim, Lut, İshak.Yâkub, Yûsuf, Eyyûb, Mûsâ, Harun, Dâvud, Süleyman, İlyas, Zekeriyya, Yahyâ ve İsâ Aleyhisselâmları överek andıktan sonra,(11)
"İsmail'i, Elyesa'ı Zülkifl'i de, an! (İşte) bütün bunlar, hayırlı insanlardı.'(12).
"İsmail'i, Elyesa'ı, Yûnüsü Lut'u da (hidayete, peygamberliğe kavuşturduk)
Her birine, âlemlerin üstünde yüksek meziyetler verdik.
Onların babalarından, zürriyetlerinden, kardeşlerinden kimini de (yine üstün imtiyazlara mazhar kıldık). Onları seçtik, onları doğru bir yola götürdük.
İşte, o (yol), Allah'ın hidayet yoludur ki, o, bunu kullarından, kime dilerse ona nasîb eder.
Eğer, onlar da (Allah'a) şerîk koşsalardı, yapageldikleri her şey, kendi hisapları-na, elbette boşa gitmişti.
Onlar, kendilerine Kitab, Hikmet ve Peygamberlik verdiklerimizdir..." buyurur(13). Ona ve gönderilen bütün peygamberlere selâm olsun!"
Dipnotlar:
1- Taberî-Tarih c.1,s.239, Sâlebî-Arais s.259, ibn.Esîr-Kâmi! 0.1,s.213, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2,s.4.
2- ibn.Asâkirden naklen Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2, s.4.
3- Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2, s.4.
4- Taberî-Tarih c.1,s.239, Sâlebî-Arais s.259, ibn.Asâkir-Tarih c.3,s.99,
5- Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2, s.4
6- ibn.Kuteybe-Maarif s.24, Taberi-Tarih c.1, S.240, Sâlebî Arais s.261.
7- İbn Kuteybe-Maarif s.24, Sâlebî-Arais s.260.
8- Sâlebî-Araîs s.260.
9- Taberî-Tarih c.1,s.24O, Sâlebî-Arais s.260, Ebülfidâ-Elbidaye vennihaye c.2,s.4.
10- Ebülfidâ-Elbidaye vennihaye c.2, s.4.
11- En'am: 74-85.
12- Sâd: 48.
13- En'am: 86-89.
(M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, TDV Yayınları: 2/143-144.)
Selam ve dua ile... Sorularla İslamiyet
18. ADAM - HZ. YUŞA (A.S.) ADAM
Yuşa Peygamber, Yusuf (a.s) neslinden olup, Hz. Musa'nın çağdaşıdır. Hz. Musa'nın Genç Yuşa ile "İki denizin birleştiği yere" kadar yaptıkları tarihi ve gizemli yolculukları ve burada Hızır (a.s) ile buluşmaları Kuran-ı Kerim'de Kehf Suresi'nin 60-65. ayetlerinde anlatılır.
Burada, Hz. Musa'nın yanındaki genç adamın Hz. Yuşa olduğu rivayetlerden anlaşılmaktadır. Hz. Yuşa'nın Beykoz Yuşa Tepesi'nde gömülü olduğu şeklindeki inanış, Beşiktaş'ta türbesi bulunan Kanuni Sultan Süleyman'ın sütkardeşi Yahya Efendi'nin (1494-1570) manevi keşfi ile irtibatlandırılarak yaygınlaşmış ve şöhret bulmuştur. Bazı tefsirlerde Yuşa'nın (a.s) Musa'nın (a.s) vefatından sonra peygamber olarak görevlendirildiği, Hz. Musa'nın yeğeni ve yardımcısı olduğu, Hıristiyanların ve Yahudilerin ona Yeşu dedikleri nakledilir. Yeşu (Yuşa) Beni İsrail'e gönderilen dört büyük peygamberden biridir.
Yuşa adını İbranice'den alır. İbranice'de "ye" Allah, "şua" kurtarsın demektir. Zaman içinde bu iki kelimenin birleşimi Yuşa olarak değişime uğramıştır. Hz. Yuşa'nın babası, oğluna bu ismi koyduğunda İsrail'in Firevun'dan kurtarılmasını dilemiştir.
Bilinen Mucizeleri Nelerdir?
Birçok mucizesi vardır: Şeri'a ırmağını ayakları ıslanmadan geçmiştir, Geboan savaşında günü uzatmıştır, Eriha surlarını bakışıyla yıkmıştır. Bu olay Hz. Muhammed tarafından “güneş hiç kimse için durdurulmamıştır, yalnız Hz. Yuşa hariç” şeklinde yorumlanmıştır.
Tevrat'ta Eriha'nın surlarının yıkılışı şöyle konu olmuştur: “Önce yedi kez kentin çevresinde dolaştılar, sonra yedi kahin koç boynuzundan borularını çaldılar, borular çalınır çalınmaz Hz.Yuşa'nın kavmi hep beraber bağırmaya başladı ve surlar kendiliğinden çöktü.”
Hz. Yuşa, İsrailoğulları'nı göçebelikten kurtarmış ve Arzı Kenan’a yerleştirmiştir.
Arz-ı Kenan neresidir?
Beykozgüncel internet sitesinde yer alan bilgilere göre, bugün İsrail tarafından ‘Arz-ı Mevud’ yani ‘Vaat Edilmiş Topraklar’ meselesi olarak bilinen sınırların dinsel referansı Tevrat’taki ‘içinden süt ve bal akan topraklar’ ve ‘Kenan Diyarı’ ifadeleridir. Bu toprakların tam olarak neresi olduğu bilinmemesine rağmen Tevrat’ta Tanrı, Kenan Diyarı’nı bir zamanlar İsrailoğullarına vermiştir. Konu Aziz Paulos tarafından İncil’e taşınmıştır. İncil’de ise bu sınırlar güneyde Mısır Nehri, Zin Çölü, batıda Akdeniz, kuzeyde Hor Dağı, doğuda Ürdün (Kanun) Irmağı ve Lut Gölü ile çevrilidir.
Türbenin Tarihi Önemi
Hz. Yuşa üç dine mensup insanların da sahip çıktığı bir kişidir. Ona, hem Yahudiler hem Hıristiyanlar hem de Müslümanlar sahip çıkmış ve İstanbul'a geldiğini iddia ederek uğradığı zannedilen bir yere mezarını yapmışlardır.
Bu tepe tarihin ilk dönemlerinden itibaren kutsal bir yer olarak kabul edilmiş ve çeşitli uygarlıklar burada kendi dinlerinin mabet ve tapınaklarını inşa etmişlerdir. İlkçağlarda burada Zeus tapınağının bulunduğu ve Bizans döneminde bu tapınağın Hagios Michael adında bir kiliseye çevrildiği tarih kaynaklarında yer almaktadır.
1500’lü yıllarda yaşanmış olan büyük deprem nedeniyle bu kalıntılardan günümüze eser kalmasa da Osmanlı İmparatorluğu döneminde, Kanuni Sultan Süleyman'ın süt kardeşi olan ve Beşiktaş'ta türbesi bulunan Yahya Efendi'nin (1494-1570) manevi keşfi ile türbe tekrardan yapılandırılarak itibarına kavuşmuştur. Caminin yanındaki Tarihi mescit Kanuni Sultan Süleyman’ın emri ile yapılmış, birçok padişah izdihamı önlemek için ziyaretleri sınırlamış, farklı birçok önlem alarak türbeyi koruma altında tutmuşlardır. Bu sıkı korumaya rağmen Yuşâ Camii bir yangın geçirmiş ve Sultan Abdulaziz döneminde, 1863 senesinde aslına uygun olarak yenilenmiştir.
HZ. YUŞA (A. Ş.) PEYGAMBERİN MUCİZELERİ HAKKINDA
Hz.Yusa(a.s) Mucizesi
(Isrâilogullarina gönderilen peygamberlerden.Yûsuf aleyhisselâmin neslinden gelen Nûn'un ogludur. Annesi Mûsâ aleyhisselâmin kizkardesidir.)
1. Yûsâ aleyhisselâm, Eriha'yi fethetmek üzere Isrâilogullarini topladi. Yolculuk esnâsinda Seria (Ürdün) Nehrinin sulari çok oldugu için geçemediler. Nehrin üzerinde köprü de yoktu. Yûsâ aleyhisselâm duâ edince Seria Nehrinden bir yol açildi. Isrâilogullari o yoldan geçtikten sonra sular tekrar eskisi gibi akmaya devâm etti.
2. Bir sehrin fethi esnâsinda kusatma uzun sürmüstü. Bütün çalismalara ragmen surlarda gedik açilmamisti. Yûsâ aleyhisselâm duâ etti. Allahü teâlânin kudretiyle yer sarsilip kalenin surlari yikildi. Yûsâ aleyhisselâm ve ona inananlar sehre girip fethettiler.
3. Yûsâ aleyhisselâm Kudüs sehrini fethetmek için muhâsara etti. Bir cumâ günü aksam üzeri günes batarken, günesin bir müddet daha batmamasi için Allahü teâlâya yalvardi: ''Ey Allah'im! Günesi geri al!'' diye duâ etti. Allahü teâlânin emri ve takdiri ile batmak üzere olan günes yükseldi. Bir müddet daha gündüz devâm edip Kudüs fethedildikten sonra batti.
22. ADAM - HZ. ZÜLKİFL ALEYHİSSELAM
Zülkifl (Arapça: ذو الكفل, İbranice: יחזקאל Ezekiel)
Asıl adı Hezekiel-Hazkil olan Zülkifl As. Elyasa As.’a mü’minler huzurunda kefil olunca Zülkifl adıyla anılmaya başladı. Zülkifl As. daha sonra adamlıkla görevlendirildi. (Sad-47,48)
Bu devirde putlara tapan israil kralı Yehoaş, halkını da putlara tapmaya zorluyordu. Zülkifl As. birgün krala: “Putlara tapmaktan vazgeçin, zira üzerinize öyle bir azap gelecek ki, İsrail Devleti perişan olacak ve 100 yıl kendini toparlayamayacak.” Dedi.
Zülkifl As.’ın bu sözlerine kimse inanmadı. Güçlü bir devlet olan Asurlulara her yıl vergi ödeyerek, Asurluların himayesinde yaşayan İsrailoğullarına ertesi yıl vergi memurları gelince, vergi vermeyeceklerini bildirdiler. Bunun üzerine Asurlular, İsrail Devletine saldırarak binlerce kişiyi kılıştan geçirdiler. Kalanların üçte biri Asya’ya sürgüne gönderildi. Diğer üçte bir kısmı orada yaşayan Asur’lu halka köle olarak verildi. Zülkifl As. ve bir kısım mü’minlerin de içlerinde bulunduğu diğer üçte bir kısım ise kaçmayı başararak Yahuda devletine sığındılar. Yahuda kralı Yoaş, Zülkifl As.’a iman ederek devletinin Asurlulardan korunması için ona her türlü yetkiyi verdi.
Zülkifl As. altın putları eritip para bastırdı. Bu para ile şehrin surlarını sağlamlaştırıp, yeni silahlar yaptırdı. Üç sene zarfını Yahuda devleti kuvvetlendi ve zapt edilmesi güç bir duruma erişti. Zülkifl As. bu süre zarfında, halkı imana davet görevini Yeremya adında üstün ahlak ve fazilet sahibi bir zata vermişti.
Bu arada Zülkifl As. Yena isimli bir hanım ile evlendi ve Minşa adında bir oğlu oldu.
Nihayet Asurlular büyük bir ordu ile Yahuda devletine saldırdılar. Ancak ordu şehrin yakınlarına geldiğinde, büyük bir kasırga ile helak oldu. Asurlular daha sonra Medyalılar ve Babillilerle (Geldaniler-Keldaniler) ile birleşerek daha büyük bir ordu ile Yahuda’ya saldırdılar. Bu defa da ordu açlık, suzuzluk ve veba salgını sonunda geri çekilmek zorunda kaldı.
Nihayet Babil Kralı Nebukadnessar (Buhtunnasar) ordusu ile yenide saldırdı ve bu kez Yahudalıları vergiye bağlamayı başardı. Yahuda’dan içlerinde Zülkifl As. ‘ın, Tevrat’ı ezbere bilen dört talebesinin de bulunduğu bazı esirlerle birlikte sarayına döndü. Kral esirlerden Daniel, Hananya, Mişael, ve Üzeyr adlarındaki bu dört talebenin ilim ve hikmetlerinden etkilenerek onları sarayında ağırladı ve kendilerine yanında önemli görevler verdi. Kral bir müddet bir müddet sonra büyük bir put yaptırdı ve tapınmak için bütün halkı topladı. Ancak bu dört gencin oraya gelmediklerini haber alınca gazaba gelerek, büyük bir ateş yaktırıp onları ateşe attırdı. Fakat ateş bu dört imanlı gence hiçbir zarar vermedi. Bu gören kral onları serbest bıraktı.
Diğer yandan Yahuda kralı Yoaş, Nebukadnessar’a vermekte olduğu vergiyi reddeince Nebukadnessar yeniden bir ordu ile Yahuda devletine saldırdı. Halkın büyük bir kısmını kılıçtan geçirdi. Hasta olan kral Yoaş’ı öldürerek, yerine onun oğlu Amatsa’yı kral olarak tayin etti. Hatta Nebukadnessar’ın Mescid-i Aksa’yı bile yerle bir ettiği rivayet edilmektedir.
Bu olay israiloğulları ve Yahuda devletinin çok uzun yıllar karanlık ve zulmet içinde kalmalarına sebep oldu. Saklandığı mağaradan bu olayları üzülerek izleyen Zülkifl A.s birkaç gün sonra Cenab-ı Hakk’ın rahmetine kavuştu. (İsra,4-5,6)
99. ADAM - BEDİÜZZAMAN SAİD NURSÎ
Risale-i Nur’un müellifi Bediüzzaman Said Nursî hayatını üç devreye ayırır: Doğumundan Risale-i Nur’u telif etmeye başlama tarihi olan 1926 yılına kadarki hayatını Eski Said, bu tarihten 1950’ye kadar olan kısmını Yeni Said, 1950’den sonraki hayatını da Üçüncü Said diye adlandırır. Ancak bu ayırım fikrî bir değişiklikten ziyade bir metod ve tarz değişikliğidir. Her üç dönemde de dine ve imana hizmet yönünde zamanın ve zeminin durumuna göre değişik metodlar uygular.
Bediüzzaman Said Nursî, 1878 yılında Bitlis’in Hizan Kazasına bağlı İsparit Nahiyesinin Nurs Köyünde dünyaya geldi.
Öğrenim hayatına dokuz yaşında Tağ Köyündeki medresede başladı. Eğitim hayatı çok hareketli geçti. Kendine uygun medrese arayışıyla yaşadığı bölgede bir çok medreselerde kısa sürelerle bulundu. Bu arayış yaklaşık üç yıl sürdü. Bu dönem içerisinde, Kur’ân-ı Kerimi hatmedip, medrese usulünün başlangıç kitaplarını okudu. Fakat öğrenim hayatının en önemli kısmı Doğubeyazıt’ta geçirdiği üç aylık dönemdir ki, bu dönemde, Şeyh Mehmet Celâlî’den ders aldı ve medrese eğitiminin temel kitaplarından olan seksenden fazla kitabı tahkik etti ve icazet alarak Doğubeyazıt’tan ayrıldı.
Daha sonra Bitlis’e giden Said Nursî, o dönem medrese âlimleri arasında gelenek olan ilmî tartışmalara katıldı. Bu ilmî münazaralardaki üstün başarıları, zekâsı ve hafızasıyla herkesin takdirini kazandı. Bu tartışmalar sonunda on üç yaşındayken aldığı icazetini kabul ettirip, ilmî rüştünü ispat etti ve ‘Bediüzzaman’ diye anılmaya başlandı.
Genç âlimin ününü duyan Van Valisi Hasan Paşa onu Van’a davet etti. Van’da uzun süre kaldı ve araştırmalarına devam etti. Hasan Paşa’nın yerine tayin olan Tahir Paşa’nın geniş kütüphanesinde fen ilimlerine dair kitapları inceleme imkânı bularak fizik, kimya, coğrafya, astronomi ve felsefe ile ilgilendi.
Van’da bulunduğu yıllar Said Nursî’nin düşünce dünyasında önemli oluşumların meydana geldiği dönemdir. Bir gazetede okuduğu İngiliz Sömürgeler Bakanı Gladstone’un Kur’ân’ın yok edilmesi veya Müslümanların Kur’ân’dan soğutulması gerektiğine dair sözü Bediüzzaman’ı derinden etkiledi ve daha sonraki hayatını Kur’ân’ın anlaşılmasına adadı.
Doğunun en önemli problemlerinden olan öğrenim ihtiyacının giderilmesi için Doğu’da fen ilimleriyle medrese ilimlerinin birlikte okutulacağı bir üniversite kurulması gerektiğini düşünen Üstad Said Nursî, bu fikrini hükümete iletmek ve böyle bir projeyi gerçekleştirmek için gerekli teşebbüslerde bulunmak amacıyla 1907’de İstanbul’a gitti. Malta’da (Fatih / İstanbul) Şekerci Handa kalırken, İstanbul’un ileri gelen âlimleriyle görüşmeler yapan Üstad Said Nursî, kapısına “Burada her soruya cevap verilir ancak soru sorulmaz” diye yazarak sarayın, ilim çevrelerinin ve halkın dikkatini üzerine çekti.
Doğuda kurulmasını istediği üniversiteyle ilgi fikirlerini bir dilekçeyle saraya iletti. Fakat dönemin hükümeti bu ihtiyacın önemini kavrayamadı ve projenin gerçekleşmesi için herhangi bir teşebbüste bulunmadı. Aksine, gerek daha önceki hayatında baskı kabul etmeyen davranışları, gerekse İstanbul’a gelişiyle sergilediği tavırlar sonucunda halkın etrafında toplanmaya başlaması sebebiyle zaten en ufak bir hareketten bile şüphelenen Saray’ın kuşkulanmasına sebep oldu. Saray, onu tımarhaneye gönderdi. Ancak doktorlar “Eğer bu adamda zerre kadar cünun varsa dünyada akıllı adam yoktur.” diye rapor verdi.
O yıllarda İstanbul’un gündemini hürriyet ve meşrutiyet tartışmaları oluşturuyordu. Üstad Said Nursî de bu tartışmalara katıldı ve gazetelerde yayınladığı makaleleriyle hürriyet ve meşrutiyetin İslâma aykırı olmadığını bilakis istibdat ve mutlâkiyetçi yönetimlerin İslâm'a aykırı olduğunu savundu. Ayrıca, Meşrutiyet’in ilânının üçüncü gününde İstanbul’da meşrutiyete sahip çıkan bir nutuk okudu. Aynı nutku Selanik Hürriyet Meydanında geniş bir halk kitlesi karşısında tekrarladı. Meşrutiyetin getirdiği serbestlik ortamında filizlenen bir çok siyasî oluşuma katıldı ve pek çok siyasî olayın içinde yer aldı.
1909 yılındaki 31 Mart olaylarında karışıklığı önlemek amacıyla konuşmalar yapmasına ve yatıştırıcı rol oynamasına rağmen, tutuklanarak "Divan-ı Harp"te idam talebiyle yargılandı ve beraat etti. Bu mahkemedeki müdafaasını daha sonra İki Mektebi Musibetin Şehadetnamesi adıyla yayınladı.
1910 yılında İstanbul’dan ayrılarak Van’a döndü ve yöredeki aşiretleri ziyaret ederek başta meşrutiyet, hürriyet, anayasa, parlamento gibi konular olmak üzere bir çok konuda yöre halkını aydınlatıcı bilgiler verdi. Aynı yıl, bu görüşmeleri özetleyen Münazarat adlı eserini yazdı.
Aynı yılın kışında Şam’da bulunduğu sırada yöredeki âlimlerin daveti üzerine Şam Emevî Camii'nde âlimlere hitaben İslâm dünyasının problemleri hakkında hitapta bulundu. Bu konuşması 1911 yılında Hutbe-i Şamiye adıyla yayınlandı. Şam’dan ayrılarak İstanbul’a gitti ve aynı yıl içerisinde Sultan Reşad’ın, Üsküp’te bir üniversitenin temel atma törenini de içeren Rumeli seyahatine doğu illerini temsilen katıldı. Balkan savaşları sebebiyle yarım kalan bu projenin Doğuda gerçekleştirilmesi için Padişahı ikna eden Üstad Said Nursî, 1912 yılında İstanbul’dan ayrılarak tekrar Van’a döndü. 1913 yılında "Medresetü’z-Zehra" adını verdiği üniversitenin temelini Van Valisiyle birlikte attı. Ancak Birinci Dünya Savaşı çıkınca öğrencileriyle birlikte cepheye gitti ve uğruna çok çaba sarf ettiği üniversite projesi de savaş sebebiyle yarım kaldı.
Savaş sırasında İşârâtü’l-İ’câz isimli tefsir kitabını yazmaya başladı. Bu savaşta pek çok talebesi şehit oldu ve kendisi de 1916’da Ruslara esir düştü. Yaklaşık iki buçuk senelik esaret hayatı Rus ihtilalinin getirdiği karışıklık sırasında firar etmesiyle son buldu. Sibirya, Berlin, Varşova ve Sofya üzerinden 1918’de İstanbul’a geldi.
İstanbul’da kendisine hem ilim çevrelerince, hem de saray çevresince büyük ilgi gösterilmiş ve Darü’l-Hikmeti’l-İslâmiye üyeliğine tayin edilmiştir. İstanbul’da bulunduğu yıllarda Nokta, Sünuhât, Lemeât, Katre, Habbe, Zerre, Şemme adlı risâlelerini yazdı ve bunlarla birlikte yirmi iki eserini matbaada bastırdı. Baskısı yapılan bu eserler arasında, daha önce yazdığı mantık ilmine ait Kızıl İcaz ve İşârâtü’l-İ’câz adlı tefsiri de yer almaktadır.
Takvimler 1920 yılını gösterdiğinde İstanbul İngilizler tarafından işgal ediliyordu. Üstad Said Nursî işgale karşı tepkisini yayınladığı Hutuvat-ı Sitte risâlesiyle halkı işgale karşı uyandırmaya çalıştı ve Anadolu hareketini ‘isyan’ olarak niteleyen Şeyhülislâm fetvasına karşı bir fetva yayınlayarak Kuva-yı Milliye hareketini destekledi. İstanbul’daki faaliyetleri sebebiyle hakkında İngilizlerin idam kararı aldığı Said Nursî, Anadoluda ki Büyük Millet Meclisi tarafından ısrarla Ankara’ya davet ediliyordu. Bu davetler sonucunda 19 Kasım 1922’de Ankara’ya geldi ve Mecliste resmî bir törenle karşılandı.
Ancak, vekillerin dine karşı umursamaz tavırları karşısında uyarı için bir beyanname yayınladı. Fakat onun bu çalışmaları, Mustafa Kemal ile tartışmalarına sebep oldu. Vekiller Yunan ordusu karşısında alınan galibiyetin coşkusuyla avunurken o Zeylü-z-Zeyl adlı tabiatçılık ve determinizmi eleştiren Arapça risâlesini yayınladı. Bu eserin dışında Hubab ve Zeylü’l-Hubab adlı eserlerini yazdı. Ankara Hükümetince kendisine, milletvekilliği ve Şark umumî vaizliği ve diyanet üyeliği gibi makamlar teklif edildi. Ancak o, bütün bunları kabul etmeyerek, 1923 Mayıs'ında Ankara’dan ayrılarak Van’a gitti.
Van’da Erek Dağı'nda inzivaya çekildi ve ibadetle meşgul oldu. Siyasetin merkezinden kendisine önerilen makamları reddederek bir dağın başına çekilip, siyasetten uzak durup ibadetle meşgul olması Üstad Said Nursî’de yeni bir dönemin işaretlerini veriyordu. Esaret hayatından itibaren başlayan sorgulama sonucunda, Kur’ân’ı 20. yüzyıl insanının anlayışına uygun bir tarzda açıklayan Risale-i Nur’un yazıldığı ve kendisinin “Yeni Said Dönemi” diye adlandırdığı yeni bir dönemi ortaya çıktı.
Bu Yeni Said döneminde onu hiç rahat bırakmadılar. 1924 yılında başlayan Şeyh Said isyanı bahane edilerek Ankara Hükümetinin emriyle Erek Dağından alınıp Burdur’a mecburî ikâmete gönderildi. Burdur’la başlayan dönemde yalnızlığa mahkum edildi.
Burdur’da Nur’un İlk Kapısı adlı eserini yazdı. Buradan 1926 yılında Isparta’ya gönderilen Üstad Said Nursî, Isparta’da kısa bir süre kaldıktan sonra Eğirdir İlçesi’nin Barla Köyüne mecburî ikamete gönderildi. Barla’daki yaklaşık sekiz yıllık mecburî ikamet hayatı boyunca Sözler, Lem'alar ve Mektubat adlı eserlerin büyük bölümünü yazdı.
Barla döneminde zehirlenme, özel hayatın ihlâli ve dostlarıyla görüşmelerin keyfi engellenmesi gibi çeşitli baskı ve zulümlerle rahatsız ettikleri Üstad Said Nursî’yi daha yakından gözleyip, kontrol altında tutmak için Ankara’nın emriyle tekrar Isparta merkezine getirdiler. Said Nursî adından korkanlar onu göz hapsinde tutmakla engellemenin mümkün olamayacağını anlayınca, bu defa onu hapse göndermenin yollarını aramaya başladılar ve 1935 yılında Tesettür Risalesi adlı eserini bahane ederek; gizli örgüt kurmak, rejim aleyhtarlığı yapmak, rejimin temellerini sarsmak ithamlarla Üstad Said Nursî ve talebelerini Eskişehir hapsine gönderdiler.
19 Ağustos 1935 tarihinde verilen kararla bir sene hapis ve Kastamonu’da bir yıllık gözetim altında zorunlu ikamete mahkum edildi. Eskişehir’deki bir yıllık hapis hayatının ardından Kastamonu’ya gönderildi.
Yedi yıl süren Kastamonu hayatında Ayet-ül Kübrâ, Birinci Şua, İkinci Şua, Yedinci Şua ve Sekizinci Şua adlı eserlerini yazdı. Bu defa da Ayetü’l-Kübrâ risâlesi hakkında açılan davadan dolayı Denizli mahkemesinde yargılandı ve beraat etti. Ancak Ankara hükümetinin talimatıyla Afyonkarahisar’ın Emirdağ ilçesinde zorunlu ikamete tabi tutuldu. 1948 yılında Afyon Ağır Ceza Mahkemesi tarafında hakkında yeniden dava açılan Üstad Said Nursî, 1949 yılında beraat etti. Ancak eserleri müsadere edildi. Müsadere kararının temyiz edilmesi üzerine Afyon Ağır Ceza Mahkemesi 1956 yılında Risale-i Nur’un serbestçe basılması ve dağıtılması yönünde karar verdi. Afyon mahkemesinin beraat kararının ardından yeniden Emirdağ’a döndü.
Üçüncü Said olarak adlandırdığı dönem ise Risale-i Nur’u neşir, yani çoğaltma ve yayma dönemidir. Bu dönem Bediüzzamanın Risale-i Nur’un yayılmasına ve anlaşılmasına yönelik hizmetlere ağırlık verdiği, hizmetin geleceği açısından sosyal hayatla meşgul olduğu bir dönemdir. Bu yıllar bir nebze de olsa rahatlamanın ve hürriyet havasının estiği yıllardır. Muhtelif halk tabakalarına Risale-i Nur hakikatleri duyurulmuş ve özellikle üniversite ortamlarında Risale-i Nur okunmaya başlamıştır.
1952’de Gençlik Rehberi adlı eseri hakkında açılan davaya katılmak üzere İstanbul’a gitti ve bu mahkeme de beraat kararıyla sonuçlandırıldı.
İstanbul’dan Emirdağ’a gitti. Ancak Samsun’da açılan yeni bir dava sebebiyle Samsun’a gitmek için İstanbul’a geldi. Çok yorgun ve hasta olduğu için hastane raporu alarak istinabe yoluyla İstanbul mahkemelerinde ifade verdi. İstinabe Mahkemesinin Samsun’a gönderdiği ifadesi sonunda beraat etti.
İstanbul’dan tekrar Emirdağ’a dönen Said Nursî, oradan Isparta’ya gitti ve ömrünün son dönemlerini, Emirdağ ve İstanbul’a kısa ziyaretlerde bulundu.
1960 yılı Ocak ayında başladığı seyahatinde İstanbul, Ankara, Konya ve Emirdağ’a uğrayarak tekrar Isparta’ya döndü.
20 Mart 1960 yılında hasta olmasına rağmen, kendilerinin ısrarlı isteği sonucunda talebeleri tarafından Urfa’ya götürüldü. Burada hastalığı iyice ağırlaşan Üstad Bediüzzaman, 23 Mart 1960 tarihinde kaldığı otelin mütevazı odasında hakkın rahmetine kavuştu.
HIZIR MELEK NEDİR
Hızır Kelime Kökeni
~ Ar χiḍr خضر Kur'anda ölümsüz olduğu belirtilen bir şahsiyet < Ar χiḍr خضر [#χḍr] yeşillik, yaş meyve ve sebze = Ar aχḍar أخضر yeşil
Arapça kaynaklarda hadır (hadr, hıdr) şeklinde yer alan ve Arapça menşeli olduğu kabul edilen kelime Türkçe’de Hızır ve Hıdır biçiminde kullanılmaktadır. Hadır “yeşil, yeşilliği çok olan yer” mânasındaki ahdar ile eş anlamlıdır.
Bu mânadan hareketle hadır kelimesinin özel isimden ziyade lakap ve sıfat olarak kabul edildiği söylenebilir.
Nitekim bazı kaynaklarda Hızır’a bu ismin, kuru yerde oturduğunda altından otların yeşerip dalgalanması (Buhârî, “Enbiyâʾ”, 29), cennet pınarından içtiği için bastığı her yerin yeşile bürünmesi (Makdisî, III, 78) sebebiyle verildiği kaydedilmektedir. Bazı şarkiyatçılar tarafından Hızır kültünün arkasında bir takım ilkel dinlerde rastlanan bitki tanrısının bulunduğu iddia edilmişse de (Hasluck, I, 324) aslında İslâm’daki Hızır telakkisinin bu inançla hiçbir ilgisi yoktur. Hızır isminin menşei hakkında, yukarıdaki iddialara ilâve olarak Ahd-i Atîk’te yer alan “adı Filiz olan adam” (Zekarya, 6/12) inancının etkili olduğu da ileri sürülmüştür (İA, V/1, s. 461). Şarkiyatçıların bir kısmına göre Hızır kelimesi Arapça asıllı olmayıp Gılgamış destanında yer alan Gılgamış’ın atası Hasistra veya Hasisatra’nın Arapçalaşmış şeklidir (Ocak, s. 61). Friedlaender’e göre ise Hızır ismi İskender efsanesine benzeyen Glaukos (yeşil) masalı ile alâkalı olup bu efsane Arapça’ya uyarlanırken “hadır” şeklinde tercüme edilmiştir (ERE, VII, 694).
Kaynak: Tdv İslam Ansiklopedisi
ANLAŞILAN :
Arapça kaynaklarda hadır (hadr, hıdr) şeklinde yer alan ve Arapça menşeli olduğu kabul edilen kelime Türkçe’de Hızır ve Hıdır biçiminde kullanılmaktadır.
Bir meleğin Adıdır. Hızır Melek (Yeşillenen)
HIZIR MELEK BAHŞEDİLENLER
MELEKLERİN ÖZELLİKLERİ
Melekler, Allah’ın çeşitli görevlerini yaptırmak için yarattığı, Allah' a ibadet eden ve istemedikçe görülmeyen varlıklardır.
Melekler Özellikleri İle İlgili Ayetler:
Diyanet Meali:
Saffat Suresi 150. Ayet: Yoksa biz melekleri dişi olarak yaratmışız da onlar şahid mi bulunuyorlarmış?
Diyanet Meali:
Saffat Suresi 151-152. Ayet: İyi bilin ki onlar kendi uydurmaları olarak, "Allah çocuk sahibi oldu" diyorlar. Onlar elbette yalan söylüyorlar.
Diyanet Meali:
Zuhruf Suresi 19. Ayet: Onlar, Rahmân'ın kulları olan melekleri de dişi saydılar. Onların yaratılışına şahit mi oldular? Onların (yalan) şahitlikleri yazılacak ve sorgulanacaklardır.
Diyanet Meali:
Nahl Suresi 50. Ayet: Üzerlerinde hâkim ve üstün olan Rablerinden korkarlar ve emrolundukları şeyleri yaparlar.
Diyanet Meali:
Fatır Suresi 1. Ayet: Hamd, gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler yapan Allah'a mahsustur. O, yaratmada dilediğini artırır. Şüphesiz Allah'ın gücü her şeye hakkıyla yeter.
Diyanet Meali:
Hud Suresi 69. Ayet: Andolsun, elçilerimiz (melekler), İbrahim'e müjde getirip "Selâm sana!" dediler. O, "Size de selâm" dedi ve kızartılmış bir buzağı getirmekte gecikmedi.
Hadis: Meleklerin Nelere Bakacağı Hakkında
Melekler; içinde heykel, resim, köpek ve çan (zil) bulunan ev ve ortamlarda bulunmazlar. Bunlar hakkında Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“İçinde köpek ve suret (canlı resmi ve heykeli) bulunan eve melekler girmez!”
Buhari 3039, Müslim 2106/83
Hadis: Meleklerin Nelere Bakacağı Hakkında
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Melekler, içerisinde köpek ve zil (çan) bulunan hiçbir yolcu kafilesine yoldaşlık etmezler!”
Müslim 2113/103
Hadis: Hz. Cebrail' in Peygamber Efendimiz ve İnsanlara Görünmesi
Abdullah b. Ömer'in, babası Hz. Ömer'den naklettiği bu hadis şöyledir:
"Bir gün Rasûlullah (s.a.s.)'in yanında bulunduğumuz sırada âniden yanımıza, elbisesi bembeyaz, saçı simsiyah bir zat çıkageldi. Üzerinde yolculuk eseri görülmüyor, bizden de kendisini kimse tanımıyordu. Doğru peygamber (s.a.s.)'in yanına oturdu ve dizlerini onun dizlerine dayadı. Ellerini de uylukları üzerine koydu. Ve:
"Ya Muhammed! Bana İslâm'ın ne olduğunu söyle?" dedi. Rasûlullah (s.a.s.): "İslâm; Allah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in de Allah'ın Rasulü olduğuna şehadet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman ve gücün yeterse Beyt'i hac etmendir." buyurdu. O zat: "Doğru söyledin." dedi. Babam dedi ki: "Biz buna hayret ettik. Zira hem soruyor, hem de tasdik ediyordu."
"Bana imandan haber ver?" dedi. Rasûlullah (s.a.s.): Âllah'a, Allah'ın meleklerine kitaplarına, peygamberlerine ve ahiret gününe inanman, bir de kadere, hayrına şerrine inanmandır." buyurdu. O zât yine: "Doğru söyledin." dedi. Bu sefer:
"Bana ihsandan haber ver?" dedi. Rasûlullah (s.a.s.): " Allah'a O'nu görüyormuşsun gibi ibadet etmendir. Çünkü her ne kadar sen onu görmüyorsan da o seni muhakkak görür." buyurdu. O zat:
"Bana kıyametten haber ver?" dedi. Rasûlullah (s.a.s.) "Bu meselede kendisine sorulan, sorandan daha çok bilgi sahibi değildir." buyurdular. "O halde bana alâmetlerinden haber ver." dedi. Peygamber (s.a.s.):
"Câriyenin kendi sahibesini doğurması ve yalın ayak, çıplak, yoksul koyun çobanlarının bina yapmakta birbirleriyle yarış ettiklerini görmendir." buyurdu. Babam dedi ki:
Bundan sonra o zat gitti. Ben bir süre bekledim. Sonunda Allah Rasûlü bana: "Ya Ömer! O soru soran zatın kim olduğunu biliyor musun?" dedi. "Allah ve Rasûlü bilir." dedim.
"O Cibrîl'di. Size dininizi öğretmeye gelmişti." buyurdular. (Buhârî, İman 1; Müslim, İman 1).
Hadis: Cennet pınarından içtiği için bastığı her yerin yeşile bürünmesi (Makdisî, III, 78)
ANLAŞILAN :
Meleklerin özellikleri tefsirinde yazan özellikler bütün meleklerde vardır. Hızır Melektede vardır.
HIZIR MELEK' E HAS BAHŞEDİLENLER
Hızır Melek iki kanatlıdır.
Hızır melek son derece süratli ve güçlüdür.
Bir vakitte pek çok yerde bulunabilir. (Aynı anda)
Meleklerin Genel Özellikleri:
1- Melekler Nûrdan Yaratılmıştır;
Yemek, içmek, erkeklik, dişilik, uyumak, yorulmak, usanmak, gençlik, ihtiyarlık gibi fiillerden ve özelliklerden arınmış nûrânî varlıklardır: “…O’nun huzurunda bulunanlar, O’na ibadet hususunda kibirlenmezler ve yorulmazlar. Onlar, görevi dışında bıkıp usanmaksızın gece gündüz (Allah’ı) tesbih ederler”.
2- Melekler Allah’a İsyan Etmezler;
Allah’ın emrinden çıkmazlar, asla günah işlemezler, hangi görev için yaratılmış iseler o işi yaparlar. “Onlar, üstlerindeki Rablerinden korkarlar ve kendilerine ne emrolunursa onu yaparlar.” Kainatın yaratılışından kıyametin kopuşuna kadar görev yaparlar.
3- Melekler, Son Derece Süratli, Güçlü ve Kuvvetli Varlıklardır;
Melekler 2şer, 3er, 4er kanatlıdır. Kanatların mahiyetini ancak Allah ve melekleri gören peygamberler bilebilirler. Meleklerin kanatları onların sûretini, kanatlarının fazlalığı onların güç ve sürat yönünden derecelerini, Allah katındaki değerlerini gösterdiği şeklinde anlaşılabilir.
4- Melekler Allah’ın Emir ve İzniyle Çeşitli Şekil ve Kılıklara Bürünebilirler;
Cebrâil (a.s) Hz. Peygamber’e ashaptan Dihye şeklinde görünmüş, bazan kimsenin tanımadığı bir insan şeklinde gelmiştir. Yine Cebrâil (a.s), Hz. Meryem’e bir insan şeklinde görünmüştür.
Meleklerden bir grup, Hz. İbrâhim’e bir oğlu olacağı müjdesini getiren insanlar şeklinde gelmiş, o da onları misafir zannederek kendilerine yemek hazırlamış, fakat yemediklerini görünce korkmuş, sonra da melek olduklarını anlamıştır. Bu âyetten meleklerin yiyip içmedikleri sonucu da çıkmaktadır.
5- Melekler İstemedikçe Gözle Görünmezler;
Meleklerin görünmeyişleri, yok olduklarından değil, insan gözünün perdeli oluşundandır. Melekler peygamberler veya adamlar tarafından aslî veya başka şekillerle görülmüşlerdir.
Veya Allah' ın izin ve müsadesiyle başkalarıda görmüştür.
Kısacası Allah tarafından emredilirse görünürler.
6- Melekler Gaybı Bilemezler;
Gaybı, ancak Allah bilir. Eğer Allah tarafından kendilerine gayba dair bir bilgi verilmiş ise, ancak o kadarını bilebilirler.
7- Melekler Değerli Elçilerdir;
Meleklerin hepsi elçi'dir. Allah' ın değerli kullarıdır.
8- Melekler Nurla Bakarlar;
Melekler nurdan yaratıldığı için, nurdan ibarettir. Nurla Bakarlar.
9- Meleklerin Nelere Bakacağı Hakkında
Melekler; içinde heykel, resim, köpek ve çan (zil) bulunan ev ve ortamlarda bulunmazlar. İçinde köpek ve suret (canlı resmi ve heykeli) bulunan eve melekler girmez!
10. Meleklerin İradesi
Meleklerde nefis yoktur, irade vardır. Bizim gibi inançları, arzı ve istekleri vardır.
HIZIR MELEK TEFSİRİ
Hadis: Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
‘Hızır’a, Hızır denilmesinin sebebi şudur; Hızır otsuz kuru bir yere oturduğu zaman ansızın o otsuz yer Hızır’ın arkasından yeşillenip dalgalanırdı!’ buyurdu.”
Buhari 7/3209, Tirmizi 3358
ANLAŞILAN :
Hızır Melek yeşillenendir. Hadis Hızır melekten bahsetmektedir.
Hızırlık aynı zamanda bir mertebedir ve Hızırlık insanlara ve cinlere yardımdır. Allah birçok hızır seçmiştir.
Hızır Melek kainatın yaratılışından kıyametin kopuşuna kadar Adamları koruyan, onlara uyanıklık yapan bir melektir. Aynı anda birden çok yerde bulunabilir.
- Uçabilir, çok süratlidir
ULU/YÜCE EMİR
Nisa Suresi 59. Ayet:
Ey İnananlar! Allah'a itaat edin, Peygambere ve sizden ulu/yüce emir sahibi olanlara itaat edin. Eğer bir şeyde çekişirseniz, Allah'a ve ahiret gününe inanmışsanız onun halini Allah'a ve Peygambere bırakın. Bu, hayırlı ve netice itibariyle en güzeldir.
ANLAŞILAN :
Allah diyor ki, itaat edin;
-
Allah' a
-
Resülune
-
Ulu/Yüce emir sahiplerine
İşte ulu/yüce emir Allah' tan alınır. Allah' ın emrinde olanlar ulu emir sahibidir.
Ulu emir sahiplerinin emirlerini yapmak farzdır.
Adam ve Halifeler ulu emir sahibidir. Mehdi Adam de ulu emir sahibidir.